17 Ocak 2012

öyle kalakalıyorum işte, kafa sallıyor ve duruyorum...

Böyle kalakalıyorum işte…
Böyle suskun ve sessiz!

Söyleyecek kelimem kalmamış bir halde, olacakları bekliyorum. Olabilecekleri ve olacakları bilerek hiçbir şey yapmadan duruyorum. Ne birileri beni sarsıyor, ne birileri bana inanıyor nede birileri bana soruyor yapmak istediklerini…

Tabi ki hayat onların ve yaşamaları gerektiği gibi yaşayacaklar. Ama durum şudur ki, birileri hayatıma giriyor ve birileri hayatımdan çıkıyor. Açıklama yapıyor ve kafa sallamamı bekliyorlar. Fikrimi söylememi bekliyorlar. Ama ben kafa sallasam neye yarar ki bu saatten sonra… Giden gitmeye karar verdikten, kalan kalmaya karar verdikten ve hayatıma girenler girmeye karar verdikten sonra ve ben buna bir dur diyemedikten sonra…

Dilim serttir benim, beni tanıyan herkes bilmese de bunu tersime gelen herkes iyi bilir! O yüzdendir ki sanırım kimse bana fikrimi sormuyor ya da sormaya korkuyor bilemiyorum. Ama eğer bir şey yapılacaksa bu hayatta ve içinde ben varsam bu kararın sanırım birilerinin bana da danışması gerek. Birilerinin sadece kafa sallamamı ve sakince konuşmamı beklememesi gerekir. Ama ne yazık ki insanlar benden bunu bekliyorlar. Beklenin karşılığını veremeyeceğimden midir bu garantili kaçışlar ve gelişler bilemiyorum ama beklenin karşılığı yoktur bu hayatta. Hele ki kararlar ve kararsızlıklar içinde kalındığında ve bu durum 2 insan arasında yaşanıyorsa. Burada ikinci tekil şahıs ben oluyorum aslında ama siz bakmayın öyle durduğuma bildiğin üçüncü tekil şahıs kişisi olarak, kendimi ve birinci tekil şahısı uzaktan izliyorum. Ve ben devreye girdiğim de ‘o’ şahsını kazanıp duruyorum öylece sessiz ve suskun.

Ama olgunlaştığımdan mıdır yoksa bunları daha önce gördüğümden midir nedir bilemiyorum çok sakinim. Sakin tepkiler içindeyim, kelimelerimi sağlıklı seçmekteyim. Öyle ki pişmanlık içgüdüsüyle baş başa kalacak olan da ben olmayacağım. Kırılan ve kıran taraflar olarak birileri devam edecek hayatlarına, kırılacak ve kıracaklar da bu hayatın uzun yolunda. Ama şu içinde bulunduğum kalakalma durumunda ben hep ‘kırılan’ taraf olacağım. İçim rahat mı rahat aslında (bir nevi). Ama gitmek isteyene de dur diyememek var ya işte o kötü! Gelmek isteyene de gelme diyememek var ya işte o daha da kötü!

Hayatımda ilk defa olmuyor,  böyle bir şeylerin ortasında kalma durumu, kararları veremediğim durumların olması ya da kararsızlıkların kilit noktasında duruyor olma durumum. Ama işte ben nerde duruyor olacağım bu sefer orası belli değil. Nicelikte belli aslında ama nitelikte işte orası tam bir kırılma noktası…

Neyse en iyisi mi kahve içmektir. Ne de olsa ben hep sabahları görmeye devam etmekteyim… Neden uyuyamadığımı merak edenlere ipucu olsun bu yazı… Tüm suç nikotin ve kafeinde!

*Sinem Yılmaz..