20 Temmuz 2011

' Sessizlik '

Mümkün müdür sabah'ın bu saatlerini sevememek bilemiyorum. Ama ben tamda sevdiğim o yumuşak havayı yaşıyorum. Hafif içinizi ürperten bir soğuk gelir, ama bir yandan da sıcaklığı hissetmenize de izin verir. Sokaklar sessizdir tabii eğer doğanın bize verdiği sesleri duymazdan gelebilirsek.. Belki 1- 2 araba sesi duyarsınız. Ama tüm olası seslere rağmen, tek bir ses size huzuru bahşeder.' Sessizlik '

İşte tüm olayda bur da başlar ya zaten. Sessizliğin içindeki ses olabilmek yada sessizliğin içindeki sesi hissedebilmek.
Bazen düşünmek isterim. Kimsenin olmadığı, sadece sessizliği dinlemek istediğim yerler ararım. Ama bilirim ki ne kadar sessizlik ararsam o kadar çok ses duyarım. Çünkü sessizlik öyledir ki, ne kadar saklamaya çalışsanız da duymaktan vazgeçiremez, sessizliğin sizi tüm seslerin içine davet etmesinden kaçamazsınız. Ama durup düşündüğünüzde sessizliğin içindeki ses olmakla, başarmak istediklerimiz yada kurtulmak istediklerimizle başa çıkmayı öğreniriz.

İşte bu sabah saatlerini sevmemin sebebi de bu. Öğrenmek, başa çıkmak ve kazanmak. Acıları yaşamayı kolaylaştırmak. Mutluluklarımı yarı yolda kırıp, umutsuz yaşamamak. En önemlisi de pişman olmamak! Bir insan sessizlikten nasıl öğrenir bunca şeyi demeyin sakin. Ama öğrenebiliyor işte. Belki benim için bir ilaç, belki başkası için bir zehirdir sessizlik bilinmez, bilinemez. Ama sabahları sevenlerimiz çoktur ve sabahların bu saatleri hep sessizdir..

Birkaç kuş sesi, belki birkaç arabanın ilerleyişi yada uzaktan gelen bir tren sesi katılır tüm sessizliğinizin içine. Belki bunlarla sessizliğin içindeki sesi bulursunuz.

Bulduğunuz bu ses, yalnızlıklarınız ve sessizlikleriniz tek kurtarıcısı da olabilir tek canavarı da…

Zordur sessizliğe adım atmak, bir o kadar da zordur sessizlikten kurtulmak.. Sessizliğe girmek düşünceleri de içine alabilecek kadar sağlamdır insanoğlu üzerinde. Tabi direnciniz ne kadar yüksekse o kadar sahip çıkarsınız düşüncelerinize..

Dediğim gibi,

‘ Belki bunlarla sessizliğin içinde ki sesi bulursunuz.. ‘ 



*Sinem Yılmaz..

Aşk adı üstünde işte Aşk!!

Aşk’a aşıktır her insanoğlu, tıpkı benim gibi..

Aşk kendi başına bir, bağımlılıktır.

Aşk kaybedilmediği gibi, bulunmazda oysa ki…

Kimse kabul etmez belki de bu fikri.

Kimse kabul edemez belki de bu fikri.

Kabullenmek ne kadar zorsa bu fikri,

Aşık olmak ya da aşkı bulmakta o kadar zor işte.

Ama insan değil miyiz işte,

Kabullenemiyor, inanamıyoruz.

Aşk’ın var olmadığına.

Ya da

Bulanamayacağına,

Ya da

Yalan olduğu fikrine…

Oysaki o kadar basit ki denklemleri aşkın,

Herkes kendine göre yerleştirmiş denklemine kendisini…

Herkes kendine göre yaşıyor.

Ve bu denklemlere yerleştirilmiş her insan sadece zorlaştırıyor aşkın kendisini…

Merak ediyorum insanlar niye aşk kavramını bu kadar zorlaştırıyorlar kendilerine.

Acı çekmeyi mi seviyoruz acaba, acısız yaşayamıyor muyuz?

Bilemiyorum.

Tahminler artık yetersiz biliyorum aşk kavramına.

Tanımlayamıyoruz hiç birimiz bunu…

Kişiler, yaşananlar, anılar…

Tıpkı prensin uyuyan güzeli bir öpücükle uyandırması gibi…

İşte aşkın bu mucizevi yanına kimse kapılamıyor, kimse inanamıyor…

Nedensizce yaşıyoruz aşkı, nedensizce tüketiyoruz aşkı..

Aşk adı üstünde işte Aşk!!

Bir mucizedir.

Bir mutluluktur.

Bir acıdır.

Ve biz sadece onu kaybetmek için yaşıyoruz…

Amaçsızca sadece tüketiyoruz aşkı…

Bulunca bile kusurlarla süslüyoruz o mucizeyi…

Belki de şimdiye kadar kaçırdık aşkı ellerimizden…

Düşünmeden geçemiyorum işte…

Belki de kaçırdık aşkı ellerimizden..

17.04.2011

*Sinem Yılmaz..