14 Temmuz 2011

O' ...

Bazen tek bir söz rahatlatır insanı, bazen tek bir bakış, bazen tek bir dokunuş…

Çünkü önemli olan ne söylendiği değildir.

Kimin söylediğidir. Kimin baktığıdır. Kimin dokunduğudur.

Öyle biridir ki sizi sizden alan,

Öyle biridir ki kalbinizin sahibi.

Ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin.

İster kırsın sizi, ister paramparça etsin önemli değildir.

Çünkü ‘ O ‘ dur.

Öyle biridir ki, asla parçalayamaz aşkı, asla kıramaz güveninizi.

Öyle seversiniz işte.

Öyle taparsınız ona…

Sadece hissedilenler vardır masanın üstünde.

Kimin ne verdiği ne aldığı değildir.

Ya da

Kim haklıdır, kim haksızdır umursamazsınız.

Öyle seversiniz işte.

Öyle taparsınız ona…

Aşk, sevgi adını ne koyarsanız koyun bunun.

İster karşılık bulsun, ister karşılıksız olsun.

Önemlidir ‘ O ‘ sizin için…

Sadece budur önemli olan.

‘O’ …

Acılar tatlıdır.

Gözyaşları mutluluktur sizin için…

Kalbiniz bin parçadır belki ama seversiniz, âşıksınızdır işte…

Bilirsiniz asla sizin olmayacağını ama yinede seversiniz.

Adını ne koyarsanız koyun bunun…

Adsız bırakın isterseniz.

Fark etmez…

Diliniz söylemez belki adını bunun.

Diliniz söylemez belki; aşk, sevgi diye…

Fark etmez.

Sabittir, kalıcıdır…

Asla yok edemez, asla var olamazsınız onsuz.

Asla güzel gözükmez O’nsuz hayat…

O’dur işte…

Adsız, sansız biridir belki de ama,

O’dur işte..

Gözleriniz onu görür,

Nefesiniz tıkanır.

Kalbiniz hiç var olmamış gibi yeniden hayat bulur.

Karşılıksızdır.

Tanımı yoktur,

Adsızdır.

Ama O’dur…

İşte böyle seviyorum sevgilim seni.

İster var ol, ister var olma.

İster benim ol, ister benim olma.

Sen her nefes alışında,

Bende var olurum seninle…

Sanki sensiz asla yaşamamışım gibi bakarım hayata.

Sanki sensiz asla sevmemişim gibi severim seni…

Sanki sensiz hayat sadece siyah beyazmış,

Ve ben renklerime yeni kavuşuyormuş gibi bakarım dünyaya.

Sen var ol ya da olma…

Beni sev ya da sevme.

Fark etmez.

Ben seni her görüşümde, senin her nefes alışında yeniden doğarım.

Sen hiç farkında olmasan da…





*Sinem Yılmaz..

düşünmek, duymak ve hissetmek..

Bazen düşünmek zorlar beni. Kızdırır, kırar kimi zamanda. İşte o zamanlarda sadece dinlemeyi tercih ediyorum. Sadece dinliyorum ve dinlediklerimi hissediyorum. Bazen inanamıyorum. Bazen de safça kanıyorum dinlediklerime..

Dinlediklerimi kimi zaman bir insanın sözleri, kimi zaman dışardaki ağustos böceklerinin sevemediğim sesleri ve çoğu zamanda Haydarpaşa’dan gelen tren sesleri..

Tek mesele burda hissedebilmek duyduklarımı, tek mesele doğruyla yanlışı ayırt edebilmek. Ama bazen öyle şeyler duyuyorum ki. Görmek, düşünmek ve hissetmek istiyorum. Ama inanamamak denen duygu varya, güvenememek bir yandan da. İşte tüm bu kaosların içinde dağılıp gidiyorum. Geriye sadece işittiklerim kalıyor. Bırakın düşünmeyi bir kenara, ne görebiliyor, nede hissedebiliyorum.

İçimde beni saran tüm duygularıma karşı geliyorum. Boğuluyorum kimi zamanda kendi ruhumda, kendi duygularımda. İzin verme! Diyen bir ses duyuyorum içimde. Ama yapamıyorum. Öyle inançsızımki duyduklarıma. Korkuyorum yaklaşmaya..

Uzak durdukça içine çekmiyorda değil beni hani. Ama duvarlarım benden büyük, güvensizliğim benden derin benliğimde. İnsanların bana bıraktığı en kötü huyum oldu bu güvensizlik. Herkese olan güven problemlerim aldı başını gitti ve gitmekte… Durdurmaya uğraşmadım değil, uğraştım. Ama bende pes ettim sanırım artık bu işten. Dayanma sınırı vardır ya her insanoğlunun heh işte bende onu sınırı çoktan aştım.

Duvarlar, sınırlar, geçip gitmek bilemeyen sorular ve anlamsız cevaplarla kalakaldım.

 

*Sinem Yılmaz..