3 Eylül 2011

Zamanın akıp gitmesini izlemek ve zamansız gerçekleşen herşeye lanet etmek..

Zamanın akıp gitmesini izlemek ve zamansız gerçekleşen herşeye lanet etmek..

Nasıl yaşanır böyle düşünüyorum. Düşünüyorum ve farkına varıyorum. Aylardır ben bu halde yaşıyorum ya zaten. Zaman akıp gidiyor ve ben durduramıyorum. Herşeye lanet ediyorum ve durduramıyorum.. Gülümsüyorum ama yinede tüm dünyaya, içimdeki tüm gözyaşlarına rağmen.

Okuyorum birde bu sıralar, kendime ait her kelimeyi. Benimde güzellikleri anlattığım zamanlarım olmuş onu farkediyorum. Ama zaman ilerlemeye devam ettikçe, dibe vuruşumu cümlelere aktarışlarımı farkediyorum. Kelimelere bile dürüst davranamamışım kimi zaman.. Kendimden kaçışlarımı yansıtmışım. Belki sadece benim farkına vardığım kelime oyunları, belki de sadece benim farkına vardığım kaçışlar bunlar..

Müziğin ritmine göre yazmışım kimi zamanda, ama ritimler bile huzursuzluğumu açıklar olmuş. İçimi kanatan şarkılar, tüylerimi diken diken eden müzikler, gözyaşlarıma özgürlüğü veren kelimeler… Şarkıları bile bir bütün üzerine seçmişim.

Kimseye anlatamadığım şeylerimi yazarım ben. Ama farketmekte geç kalsamda uzun süredir bilinenleri yazıyorum buraya.

Bilmediklerinize gelince, özlüyorum kim olduğunu bilmediğim birini, belki tanıdığım belki de asla tanıyamayacağım bir insanı özlüyorum. Bir omuz arıyorum mesela, ağlarken benimle ağlayan. Gülerken benden daha çok eğlenen birini özlüyorum mesela. Sonra yalnızlığıma çekilmeyi, sessizlikler içinde sadece kendi sesimi duyabildiğim bir yerde şarkı söylemeyi istiyorum; bu cırtlak sesimle. Kimsenin bana ‘ sus artık ‘ demiyeceği bir yerde ve biriyle saatlerce konuşmak istiyorum mesela. Benden asla bıktığını hissetmeyeceğim birini istiyorum mesela. Uğraşmak zorunda olmadığım ilişkiler, arkadaşlıklar istiyorum. Neden böyle yaptın demicek, niye ağlıyorsun diye sormıcak yada suratım asık olduğunda nedenini sorup ‘ yok bişey ‘ cevabını aldığında, üstüme gelmicek birini özlüyorum.

Saçmaladığım zamanlarda çoktur benim. Sinirlerime kolay hakim olamadığım zamanlar yada sadece susmayı tercih ettiğim zamanlarda.. Kimileri ukala olduğumu, burnumun havada olduğunu düşünür. Kimileri ise içimdeki beni bilir. Sessizliğim sert bir yapıya sahip olduğumu hissettirir çoğu zaman insanlara, ama sadece bir maskedir bu durum. Her insana ısınmaz kanım mesela. İşte ozaman ukala olduğumu düşünmelerine hak vermiyorum diyemem. Ama ukalalık yapıyormusun deseniz, yapmam. Yapmadım diyemem ama yapmadığımı sanıyorum.. Yaptıysakta affola..

Saçmaladığım zamanlarda da insanlar çok konuştuğumu düşünürmüş mesela, ama ben sadece konuşmak istediğim için konuşurum kimse anlamasa da… Severim anlatmayı birşeyleri. Çünkü dinlemeyi de bir o kadar çok severim insanları. Dinlemek insana bir insan daha katar çünkü. Bende konuşurum işte bu sebepten, belki benim hayatım ona örnek olur düşüncesiyle. Tıpkı karşımdakini dinlerken benim düşündüğüm gibi.

Sinirlendiğim zaman ağlarım ben mesela. Asla ağladığımı göremez olsada insanlar, sinirlerim kolay ağlatır beni. Hayatımda öneme sahip olan insanlara çok daha çabuk kırılır ve sinirlenirim ben mesela. Farkında olmazlar bile kimi zaman, ama kimi zamanda sinirimi dışa vurmak konusunda ayrı bir çaba sarfetmiyor da değilim hani. Ama ne kadar dışa vursamda sinirlerimi, ağlama krizlerime engel olmak amacıyla hep bir sınır çizmek zorunda kalışlarım vardır. İnsanların önünde ağlamamak gibi bir hayat felsefesine sahibim nedense. Nedensiz olduğunu söyleyemem bu durumun ama nedense işte..

Kendimi eleştirmeyi severim ama çoğu zaman eleştirmeye gelemem. Her ne kadar yenmeye çalışsamda bu durumu başarısızlıklarım çok olmuyor değil tabi. Ama yine klasik bir ben durumu diyerek, insanlara yansıtmamak konusunda başarılıyımdır.

Kolay kalbini açan bir insanımdır. Safımdır ben mesela. Ama saflığımda benim kullanmak istediğim zamanlardadır. İlk önce insanları kendim gibi sanarım. Ama yanılmalar başladığında, adım adım kaybolurum karşımdakinin hayatından.. Kimi zaman onlar utanır kaçar benden, kimi zamanda ben utanmalarına engel olmak için çeker giderim. Giden ben olurum, kötü olanda.. Ama ben kendimi bildikçe, kime ne demeyi de iyi beceririm. Kimine göre umursamaz olsam da, aslında umursamak hayatımda ki en büyük hatamdır çoğu zaman. Umursayıpta umursanmadığım çok olur çünkü. Bende mi sorun var diye düşünüp duruyordum mesela bugün. Ve sonunda farkına vardım ki, benim umursamamla insanların beni umursaması yada benim takıldığım noktalarla insanların takıldığı noktalar çok daha farklı boyutlarda.. Ben çok ince düşünürken birşeyleri, onlar çok basite indirgemişler söylenenleri.. Ah ama onlara sorsanız ben ‘ trip atıyor ‘ olurum orası ayrı. Oysaki tek yaptığım susmaktır.. Çünkü biliyorum konuşursam kalp kırıcam. Bazen dilimin kemiğini kaybederim çünkü ben. Lafı sinirle söyler, nereye gittiğine bakmam mesela. İşte bu yüzden de Allah sabırlı bir insanoğlu yaratmış beni.

Eh Sabrın sonu selamet derler ama bakalım.. Bilmedikleriniz belki daha uzar da gider bende. Ama ben konuşmayı sevdiğim gibi, yazmayıda uzata uzata gider dururum. Konudan konuya atlar, kafa karıştırıcı boyutlara sararım. O yüzden benden bu kadar olsun!



*Sinem Yılmaz..

Günler geceleri, geceler günleri kovalarken..

Yazmayı ihmal etmemeli insan. İhmal edersen kelimeleri, cümleleri anla ki kelimelerde, ilhamda sana küsmekte…

Uzun zamandır kalemi de kağıdıda eline almayı unutmuş bir insan olarak söylüyorum ki, zorlaşıyor kelimelerle barışmak.. Uzun süredir yazmakla geçirmiyorum zamanlarımı. Bu gece farkına varıyorum bunun. Bir çok şeyi biriktirmekteyim yüreğimde. Anlatamamaktayım.

‘ Zor günler yaşıyorum hala. Zor zamanlarla savaşıyorum. Yüzümdeki gülümsememe kanmayın siz ey dostlar! Kalbim sızlıyor hala.. Acılarım dinmiş değil. Dinmesini beklediğim acılarımsa her sabaha daha güçlü uyanmaktalar benimle. Ne yaparım, nereye giderim, nasıl sakinleştiririm yüreğimde ki çığlıkları bilemiyorum ama hayatı es geçmekle harcayabileceğim tek bir saniye bile yaratamamaktan şikayetçiyken ben, nasıl sessiz kalabilirim. Nasıl yalnız kalırda çığlıklarımı, haykırışlarımı dışarı atarım bilemiyorum.

Diyorum ya, ‘yüzümdeki gülümsememe kanmayın siz ey dostlar! ‘… Hala sızlıyor burnumun direği özlemden, hala titriyor ellerim uzaklıklardan, hala ağlıyor yüreğim sessiz hıçkırıklardan..

Ölümle yaşam arasında ki ince çizgide, -umut etmek-dua etmek- tek çarelerim.. Tek savunuşlarım avuntularım. Oysa ki farkındayım kabullenmesi güç gerçekliklerin. Kabullenmemek için çabalıyorum sadece. Hayatı ertelemek derler ya hani, işte tamda onu yapıyorum, acılarımla savaşmamakla.. Bilinmezliklerin içinde asla dinmeyecek özlemime sarılıyorum inadına ve inadına. Belki diyorum bazen belki rüyalarımda sevinçlerimi ve gözyaşlarımı paylaşırım minik kadınımla*

Umut dünyasında, umutlarım için dalıyorum uykulara ve uykuyla gelebilecek rüyalara.. Gözlerim her kapanışında dualarla, tek bir söz çıkıyor dudaklarımdan, özledim! Kabullenmesi güç çizgide, ölümle yaşam arasında, yaşıyorum hayatı.

Sevgilerin en büyüğünü bahşeden minik kadınıma, sonsuzluğuna sözlerim hep aynı ‘Seni Seviyorum, huzur içinde uyu’.. ‘



*Sinem Yılmaz..