29 Ocak 2012

Mutluluk...

Hep bir şeyleri anlatmaya çalışıyorum insanlara son zamanlarda. Birisi yalnızlığınızı, aşkınızı, sevginizi, mutsuzluğunuzu, umutsuzluğunuzu, kalabalıklığınızı bir bütün haline getiriyorsa, siz onu dâhil etseniz de etmeseniz de dâhil oluyorsa tüm duygularınıza, engellemenin alemi nedir… Anlamsızlığın, nedensizliğin içinde olsanız da, kafanızın içinde kırkbin tilki dolaşsa da, aramamak lazım işte nedenselliği. Yaşamak lazım o mutluluğu anında.

Mutluluktur bu her an size gelmez, her an sizinle kalamaz ve her an sizi siz yapamaz. Ansızın gelir mutluluk. Bir telefonda, bir mesajda, bir bakışta, bir gülüşte… O insanın size ne yaşattığı ya da onun için ne kadar gözyaşı akıttığınız değildir o an önemli olan. O an tek bir şey vardır aklınızda, mutluluk. Heyecandan kalbinizin yerinden fırlamaz, midenizde kelebekler uçuşmaz ama o mutlulukla gelen ve yüzünüze yerleşen aptal gülümseme vardır ya, heh işte o gülümseme gelir ve gitmek bilmez. Bir gün sonra üzüleceğinizi bilseniz de, bilmeseniz de ya da bir gün sonra ondan nefret edeceğinizi bilseniz de bilmeseniz de, mutluluktur bu yaşanılasıdır! Ertesi güne gözlerinizi açtığınızda pişmanlıklara uyandırmaz sizi.

Mutluluk farklıdır. İçtendir. Bir gülümsenin gelip gitmemesi halidir. Ne kalbin yerinden sökülmesine ihtiyaç vardır. Ne de midede kelebeklerin uçuşmasına hele hele mantığınızla gireceğiniz savaşın başlamasına hiç gerek yoktur mutlulukta.

O yüzden,

Bir insanın sizi heyecanlandırması değildir önemli olan, mutluluğu hissettirmesidir ve her insan mutluluğu avuçlarınıza bırakamaz…

Eğer mutluluğu avuçlarınıza bırakacak birine sahipseniz ve nedensiz geliyorsa bu durum size, boş verin neden ve anlam aramayı, nedensizce ve anlamsızca tutunun ona!

Mutluluğunuz her zaman güzel sonuçlara gebe olacaktır çünkü…

Ve o mutluluk kolay kolay elle tutulmaz ve elle tutulamaz mutluluklar size sunulduysa ‘Altın tepsiye ihtiyaca ne gerek!’ Güvenli ellerle sunuluyorsa…


*Sinem Yılmaz...