14 Temmuz 2011

düşünmek, duymak ve hissetmek..

Bazen düşünmek zorlar beni. Kızdırır, kırar kimi zamanda. İşte o zamanlarda sadece dinlemeyi tercih ediyorum. Sadece dinliyorum ve dinlediklerimi hissediyorum. Bazen inanamıyorum. Bazen de safça kanıyorum dinlediklerime..

Dinlediklerimi kimi zaman bir insanın sözleri, kimi zaman dışardaki ağustos böceklerinin sevemediğim sesleri ve çoğu zamanda Haydarpaşa’dan gelen tren sesleri..

Tek mesele burda hissedebilmek duyduklarımı, tek mesele doğruyla yanlışı ayırt edebilmek. Ama bazen öyle şeyler duyuyorum ki. Görmek, düşünmek ve hissetmek istiyorum. Ama inanamamak denen duygu varya, güvenememek bir yandan da. İşte tüm bu kaosların içinde dağılıp gidiyorum. Geriye sadece işittiklerim kalıyor. Bırakın düşünmeyi bir kenara, ne görebiliyor, nede hissedebiliyorum.

İçimde beni saran tüm duygularıma karşı geliyorum. Boğuluyorum kimi zamanda kendi ruhumda, kendi duygularımda. İzin verme! Diyen bir ses duyuyorum içimde. Ama yapamıyorum. Öyle inançsızımki duyduklarıma. Korkuyorum yaklaşmaya..

Uzak durdukça içine çekmiyorda değil beni hani. Ama duvarlarım benden büyük, güvensizliğim benden derin benliğimde. İnsanların bana bıraktığı en kötü huyum oldu bu güvensizlik. Herkese olan güven problemlerim aldı başını gitti ve gitmekte… Durdurmaya uğraşmadım değil, uğraştım. Ama bende pes ettim sanırım artık bu işten. Dayanma sınırı vardır ya her insanoğlunun heh işte bende onu sınırı çoktan aştım.

Duvarlar, sınırlar, geçip gitmek bilemeyen sorular ve anlamsız cevaplarla kalakaldım.

 

*Sinem Yılmaz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder